Yolculuk yazıları

“Türk seyircisi sinemasını terketmedi”


Metin Erksan

Paneller düzenleniyor, insanlar birbirlerini itham ediyor, yazılar yayınlanıyor, toplantılar yapılıyor. Deyim yerindeyse emperyalizme karşı yeni bir kurtuluş savaşının eşiğindeyiz adeta. Bir faaliyettir gidiyor. Konu belli. Amerikan sinema tekellerine karşı Türk sinemasını nasıl koruruz.
Bir yandan Ankara’da yabancı filmlere dublaj yasağı konsun ve her sinema salonu, yılda üç ay yüzde 25 Türk filmi oynatmak zorunda olsun, diye kanun hazırlanıp Meclis’ten geçirilmeye çalışılırken, bir yandan kamuoyu oluşturuluyor. Her kafadan bir ses çıkan şu günlerde olayı bir bilene sorduk. Yıllarca gerek devlet-sinema, gerek yerli-yabancı sinema konularında çalışmalar yapmış, toplantılara katılmış, geçmişten günümüze mücadeleyi içinden ve birinci elden yaşamış yönetmen Metin Erksan’ın Cihangir’deki evinin kapısını çaldık ve son günlerin popüler sorusuyla başladık söyleşiye.

Warner Bros Türkiye’ye geliyormuş, ne diyorsunuz?

“Geçen gün bir yerde genç bir adam da aynı soruyu sordu bana. Ben de ona dedim ki, Warner Bros Türkiye’de kalubeladan beri var. Türk sineması varolduğundan beri bütün büyük Amerikan şirketlerinin ve diğer Avrupa ülkelerinin filmleri serbestçe gelip oynamıştır Türkiye’de. Warner Bros konusunda enteresan bir rastlantı da var, bu şirketin kuruluşu 1923; yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile yaşıt. O günden beri de filmleriyle Türkiye’de.

Ama şimdi salon problemi var. Türk filmleri salon bulamıyor deniyor?

“Türk sineması eskiden beri salon bulamıyordu. Türkiye’de hiçbir büyük sinema yıllar yılı Türk filmi oynatmadı. Eskiden beri yabancı filmler en iyi salonlarda, Türk filmleri en kötü salonlarda oynar. Karl Jaspers’in bir sözü var ‘Unutmak ihanettir’, diyor. Türkiye’de bütün bunlar yaşandı. Devlet-sinema, yerli-yabancı sinema konularında binlerce açık oturum yapıldı, binlerce tebliğ söylendi. Bunlara bakmak lazım. Yoksa öbür türlü Amerika’ya her vapurla gidenin kıtayı görünce bağırmasına benzer durum, ‘Aaaa, Amerika!’. 1492’de bitmiş o iş. Tıpkı Warner’ın gelmesi gibi bu konular hep konuşuldu Türk sinemasında. Konuşmayan entelijansiyaydı. Onlar “Gayet güzel, biz koltuklarımızda film seyredelim” dediler.

Peki yeni kanun tasarısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Ne yasakla, ne kanunla hiçbir şey olmaz. İnsanlar hangi filmi seyretmek istiyorlarsa gider seyrederler. İnsanlar zorla sinema salonuna sokulmaz. Yüzde 25 değil, yüzde 85’de deseniz, sinemaları boş oynatırsınız. Sonra ben anlamıyorum, yıllardır Türk sinemasının pazarı var deniyor. Yeni bir seyirci oluştu, deniyor.
Sorun basittir. Siz insanların seyredeceği, beğeneceği, ahbabına dostuna tavsiye edeceği filmleri yaparsanız, insanlar da gelir onları seyreder. İşte ‘Uçurtmayı Vurmasınlar’, işte ‘Arabesk’. Eğer müşteri varsa sinemacı da oynatır onu. Eskiden yıllık liste satılırdı. Salon sahibi o listeyi oynatmaya mecburdu. Şimdi bu da yok. Eskiye nazaran müthiş bir oynatabilme özgürlüğü var. Filme seyirci gelirse oynatırlar. Gelmiyorsa da bir haftadan sonra çıkar film. Bu da doğaldır. Kimse ben istediğim filmi yaparım, bunu göstermek zorundasınız diyemez.

Yasakla olmazsa ne yapmalı?

Büyük stüdyolar, laboratuarlar, platolar yapılacak. İyi kameralar olacak. Hammadde kolay ve kaliteli olarak temin edilecek ve en önemlisi bu işlere bürokrasi karışmayacak. Bir sinemaya bürokrasi girince, o sinema bitmiş demektir.
Tabii şimdi olduğu gibi devlet sahip çıksın da denebilir. Ama politik yetkenin sahip çıktığı bir sinema politik sinemadır. Hem size sahip çıkacak, hem de siz onun dediğini yapmayacaksınız. Sanat ve yaratma alabildiğine özgürlük içinde olur. Zaten sansürle boğuşarak neler feda ediliyor. Bir de devlete himayenize alın bizi diyeceksiniz. Nasıl olur. Aslanla bir kafese girmek gibi. Biz, kafese girelim ama aslan bizi ısırmasın diyoruz. Olmaz. Aslan seni yer.”

Bir de Türk kültürünün korunması meselesi var.

“Önce şunu on milyon kere tekrar etmek gerek. Bunu bilmeden hiçbir şey olmaz. Türkiye’de yabancı emtiaya, politikaya, kültüre, ekonomiye karşı korunmayan hiçbir şey yoktur. Türkiye’deher şey korunmuş, bir tek Türk sineması korunmamıştır. Evvela bunu açıkça ortaya koymak lazım. Devlet her şeyi korumuştur. Mandalinayı da korumuştur, muzu da korumuştur. Yerli kumaşı, yerli otomobili, buzdolabını, fındığı, fıstığı, perukayı. Yalnız Türk sinemasını korumamıştır. Ama bütün bunlara karşın bir Türk sineması varolmuş.
Türk kültürünün korunması meselesine gelince. Nedir Türk kültürü, önce bunun üzerinde konuşmalı. Bunun üzerinde anlaşmış değiliz ki biz. Bir Türk’ün yaptığı her şey Türk kültürü demek değildir.

Türk sineması ölüyor feryatları her yerde.

“Türkiye’de çok önemli bir olay var. Fransızlar Fransız, İngilizler İngiliz, Almanlar Alman filmi seyretmiyor. Danimarkalılar Danimarka filmlerinden nefret ediyorlar. Hepsi Amerikan filmlerine gidiyor. Ne mutlu bize ki Türk milleti Türk sinemasını terketmedi. Hala Türk filmi seyrediyor, Türk filmi seyretmek istiyor. Bu çok müthiş bir şey. Bunu mutlaka bilmek ve üzerinde durmak lazım. Doğaldır ki bu ilgi olduğu sürece Türk filmi yapılacaktır. Ama insanların sinemayı ne için yaptıklarını bilmeleri gerek. Eğer kendisi için yapıyorsa, gayet namuslu biçimde oturup kendisi seyredecek. Yok insanların seyredeceği filmler yapacaksa, evvela Türk halkının beğenisini bilecek. Başka ne yapılabilir ki?

Güneş Gazetesi. 1991