Argonun ciğerleri bayram etti

Hulki Aktunç

“Argo genel anlamıyla toplumun dışlamaya çalıştığı toplulukların, toplumu genel anlamıyla dilden dıştalama savaşıdır.”

“Argo dilin gizli örgütüdür.”

“Argo yerleşik kavramları eleştirel bir açıdan yeniden tanımlama çabasıdır.”

“Hiçbir argo sözlüğü argoya yetişemez.”

Bütün bu tanımlamalar on yılı aşkın bir uğraştan sonra Türk dilinin ilk “Büyük Argo Sözlüğü”nü ortaya çıkartan yazar Hulki Aktunç’a ait.

1977-78’lerde Türkçe’de  varolan argo sözlüklerinin eksiklerini ortaya koyacak bir yazı için başlmış çalışmaya Aktunç ve kısa sürede görmüş ki olayın kapsamı eksik saptamaktan çok daha büyük. Bunun üzerine evinin köşesinde bir masa kurmuş, on yıldır açık bir tezgah bu.

Bu serüvenin bir ucunda günler geceler boyu süren inatçı bir çaba var elbette. Öbür ucunda ise tarihin içinde çıkılan bir dünya yolculuğu. Çeşitli uğrakları var bu yolculuğun. Bazen Çingeneler’in peşine takılıp Hindistan’dan Portekiz’e oradan Britanya Adaları’na uzanıyor; bazen  Bağdat Demiryolu inşaası için Türkiye’ye gelen Alman ekibinin peşine takılıyor. 25-26 ayrı dilin ve binlerce kitabın içinde gerçekleşen zorlu bir maraton.

Sizi böylesine büyük bir çabaya iten saik neydi?

Dünyaya, işte bizim Argo Sözlüğümüz diyebileceğimiz bir çalışmamız yoktu. Daha önce hazırlanan sözcükler son derece yetersizdi. Dilleri dillere, kültürleri kültürlere kaynaştıran argo alanındaki bu kuraklık bir yazar olarak beni yaralıyordu doğrusu. İşte böyle bir özlemin sonucunda başladı çalışma.

Daha önce 1834 tarihli, Mehmet Halit tarafından hazırlanan “İstanbul Argosu ve Halk Tabirleri” ile Ferit Develioğlu’nun hazırladığı “Türk Argosu”nu görüyoruz. Ama ikisinde de argonun özüyle bağdaşmayan resmi bir hava var.

Bunlar ahlak dersi verirler. Nesnellikten uzak bir ahlaki dayatma söz konusudur. Örneğin fahişe sözcüğünü ele alalım. Bunun karşılığı “orospu, fuhuş yapan kadın” diye verilebilir.  Oysa bu sözlüklerde şöyle tanımlanır: Aşağılık karı, ahlaksız kadın.

Bir de kitapları tarayıp örnekleme çabanız var ki, sanırım en büyük zamanı bu aldı.

Evet ama bu olmazsa olmaz bir şey. Hep söylüyorum, her tanık bir tanımdır. Örneğin Ortaoyunu’nu karıştırırken keriz sözcüğünün hiç bilinmeyen bir anlamını buldum. Bilinenin dışında, “keres: Ev, ikram”, diye bir kullanımı daha var. Düşünün Ortaoyunu’nun etimoloji verdiği bir dile sahibiz, ama bu dil üzerine yapılmış doğru dürüst sözlük yok. Sırf argo değil, Türkçe sözlük konusunda da aynı kuraklık söz konusu. Doğrusu ben olağanüstü bir sözlüğü bulunmayan bir dilin edebiyatçısı olmanın sıkıntısını, ezikliğini hissediyorum. Örneğin doğru dürüst bir Türkçe-Grekçe sözlüğümüz de, Türkçe-Ermenice sözlüğümüz de yok. Oysa bu diller, özellikle de argo alanında bizim dilimizle ayrılmaz biçimde kaynaşmış durumdalar.

Aynı durum etimoloji alanında da geçerli. İsmet Zeki Eyüboğlu’nun “Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü” çalışmasını nasıl buluyorsunuz?

Saygın bir çalışma, ancak geçmişte Keresteciyan’ın gösterdiği tevazuyu göstermesini beklerdim. Hazırladığı sözlük Türk dilinin etimolojisinin ancak onda biri olabilir. Bizim hala bir etimoloji sözlüğümüz yok ve Türkoloji dünyası bize gülüyor.

Bu sözlük eksikliğinin sonuçları neler?

En genel anlamda dilini bilmemek, sahip çıkamamak. Bunun sonuçları ise cehaletin ve hödüklüğün süreklilik kazanması.  Türkiye’de 1960’lardan beri “örnek” kelimesi tartışılır. Bir sürü insan bu sözcüğe Ermenice’den geçme diye karşı çıkar. Oysa sözcük Ermenice’ye Çağatayca’dan geçmedir.  Buna karşılık aynı çevreler “moruk” kelimesini sıkça kullanırlar, oysa bu kelimenin kökeni Ermenice’dir ve sakal manasına gelir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Kaldı ki ben dil konusundaki şovenizmi çok manasız buluyorum.

Argoya yetişme çabanız sürüyor mu bir yandan?

Elbette. Şimdiden ikinci baskıya ek olarak 500 yeni fiş birikti bile. Bu arada kaynak tarama ve örneklendirme çabaları da sürüyor. Örneğin ben sözlüğü baskıya verdikten sonra  çıkan Refik Halit Karay’ın anılarında “fertiği kırmak” deyiminin Türk argosuna nereden geçtiği üzerine bir bölüm buldum. Gerçi ben de böyle tahmin etmiş ve yazmıştım, ama şimdi yeni baskı da örneklemiş olacağız. Bağdat Demiryolu’nun inşaası için gelen Almanlar’dan geçmiş. Almanlar’ın “fertig: tamam” anlamında bir sözü vardır. Tamam, oldu! ya da Hadi tamam! vurgusuyla söylerler. Bu bize “fertiği kırmak: gitmek, kaçmak” olarak geçmiş.

Güneş Gazetesi. 1990

Yanıtla