Birkaç ay önce Ankara’da üç sayı çıkıp kapanan Çete dergisi, sağ kesimin ilk uç ve uçuk yayını olarak dikkat çekmişti. Hakan Albayrak ve Nihat Genç adlı iki eski ülkücü tarafından çıkartılan derginin giriş yazısında şöyle deniliyordu: “(…) Filistinliler de bağırıp, çağırıp durmasın! / Ne lan intifada, mintifada ayakları? / Oturun dergi çıkartın! / Tanrı bizden korusun.”
Görünen o ki, bu ikiliden korunmamız pek kolay olmayacak. Hakan şu sıralar “Yeniden Viyana” adını verdiği bir başka uçuk derginin hazırlıkları içinde. Nihat’ınsa iki kitabı birden çıktı piyasaya. İlki bir roman “Dün Korkusu”, diğeri İslam dünyasındaki “çözümsüz” bazı sorunları gülmeceyle aktaran vaazlar toplamı, “Ofli Hoca’nın Sohbetleri.”
Büyük bir enerjiyle, hızla ve daldan dala atlayarak konuşuyor Nihat Genç. Sürekli duvara doğru savrulan bir tenis topu gibi hissediyor insan kendini. Romanında da bu kurgusuzluk var. Biraz çılgın bir tip sanki ama konuşmadıkça belli olmuyor. En çarpıcı yanı belirsizlik. Örneğin geçmişten bir anı anlatırken, “Adamı öldürmüş, sonra üstüne işemiş” diyor lanetleyerek; sonra “erkek gibi savaşmak”tan bahsediyor; bunu “İsa çok mühim, çünkü her türlü şiddeti, savaşı kınıyor” sözleri izliyor. Neyse biz kitaba dönelim. Dün Korkusu ne anlatıyor?
“Bu ülkedeki şiddet ve cinselliği. Taşralı bir çocuğun içinde yetişmek zorunda bırakıldığı ve büyüttüğü imajların şehirde nasıl paranoyak bir kimlik olarak ortaya çıktığını ve siyasi alana nasıl kanalize olduğunu anlatıyor. Türkiye’de bir çocuğun kendi bedenini keşfetme serüveni de diyebiliriz. Paranoyanın romanı bu.”
Geçmişi “Ciyak, ciyak” sözleriyle niteliyor Genç. Kitabında yaptığı da bu geçmişle hesaplaşmak. Ancak bu hesaplaşma diş bileyerek yapıldığı için geleceğe dönük bir ışık arayışından çok, yeldeğirmenleriyle dövüşmeyi çağrıştırıyor.
Haksızlık etmeyelim, kitapta Yaşar Abinin kahvesi gibi, son derece çarpıcı bölümler de var. Dünyaya erkek erkeğe bir pencereden bakılan bu kahveyi, o her fırsatta övündüğümüz 600 küsur yıllık geçmişimizin bir özeti olarak da okuyabilirsiniz.
“Niye mi yazıyorum? Çünkü yapacak başka bir şey yok. Aile yok, dost yok. Daktilonun başına oturup küfrediyorum bütün gece. Pencereyi açıp küfrediyorum. Ben bu küfrü yerleştirmek istiyorum aslında. O yüzden kitaplaştırıp ortaya atıyorum ve ‘Alın beyler, dün akşam sizin yedi ceddinize küfrettim’ diyorum. Onun ötesi, sanatçı, edebiyatçı, yazar hepsi boş laf. Yazacaksan bağırmak lazım. Çırılçıplak bağırmak.”
Kitapta ilginç başka noktalar da var. Örneğin bir dönem tıpkı solcuların olduğu gibi sağcıların da emperyalizme karşı mücadeleyi Coca Cola içmemekle özdeşleştirdiklerini görüyoruz. Onları da siyasete iten yoksulluğa ve adaletsizliğe duyulan aynı isyan. Peki fark nerede Nihat?
“Şöyle söyleyebilirim. Ben solcu olsaydım başka bir ağız kullanırdım, bu kitabı yazarken. Çünkü solun öyle ya da böyle kültürle, sanatla bir alışverişi var. Hiç değilse Kemal Tahir, Nazım Hikmet falan okumuş adam.”
Nihat Genç’in kitabının baş köşesinde oturan şiddet ne oldu peki bugün? Nereye gitti?
“Evlere çekildi” diyor 34’ündeki yazarımız. “Sıkıyönetim, askeri güç, polis devleti; bütün bunlar şiddeti genç kızların, işadamlarının evlerine, yatak odalarına süpürdüler. Toplumsal bir cinnet yaşıyoruz. Bu şiddet imajları, bir dönem gelip sonra gitmiş falan değil. Ortalık temiz, demokratik gözüksün diye şiddet evlere süpürüldü.”
İnsanın özüne döneceği bir gelecek peşinde Genç. Kitaplaştırılmayı bekleyen pek çok projesi var ve bunları yönlendirecek felsefeyi şöyle açıklıyor: “Bence ilk önce yapmamız gereken, insanlar tarafından yaratılan evrenden sıyrılıp, gökle yer arasında çırılçıplak kalabilmek. Tartışma ancak ondan sonra anlamlı olabilir.”
Nihat Genç’i popüler yapan kitap, elbette “Ofli Hoca’nın Sohbetleri”. Nasıl doğmuş Hoca, ne anlatıyor, niye revaçta?
“Özellikle Tanzimat’tan sonra, Batılılaşma eğilimiyle birlikte İslam dünyasında, İslam’ın özünde olmayan ahlaki bir kast görülüyor. Birtakım ayıplar oluşuyor. Türkiye’de bu kemikleşmiş ahlakçılığı ve onun arkasına sığınan çıkar gruplarını teşhir etmek için yazdım bu kitabı. Hoca geleneği Türk mizahında, anlatısında hep vardır. Buradan hareketle Karadeniz’in Rum’luktan Müslümanlığa geçmiş ve hocalarıyla tanınmış Oflu köyünden bir hoca seçtim. Biraz da deli dolu bir hava verdim. Çok tuttu. Özellikle kadınlar arasında. Çünkü İslam hukuku, İslam fıkıhı erkek muhabbetinden oluşuyor. Kadın yok burada. Ofli Hoca ise, tam da bu kadın-erkek meselelerini işliyor sohbetlerinde.”
Güneş Gazetesi. 1990