12 Mart 2016


Bir önceki günün adımlarını takip ederek başladı gün. Sabah kahvaltıdan sonra bir kez daha pazarın yolunu tuttuk. Tezgah sayısı artmış ve çeşitlenmişti. Ama bir cumartesi kalabalığı da basmıştı ortalığı. Ben bu kez kitaplar ve eski eşyalar arasında kayboldum. Saat bir gibi döndük otele.  Aldıklarımıza baktık bir süre. Sonra onları paketleyip arabaya yerleştirdik. Bugün şehirdeki son günümüz ne de olsa. Yarın Zürih’e doğru hareket edeceğiz. 

İşlerimizi bitirince tekrar merkeze doğru yola koyulduk. Sabah kalabalığının pazar yeriyle ilgili olduğunu sanmıştım. Meğer bütün şehir için geçerliymiş. O zaman Bolonya ile ilgili internette okuduğum kimi yazıları hatırladım. Hafta sonu kaçamağı için ideal şehir, yazıyordu bir çoğunda. İşte hafta sonu gelmişti ve çevre şehirlerden ve ülkelerden günü birlik eğlenmeye gelen yerli-yabancı turistler kenti ele geçirmişlerdi. Ellerinde bira şişeleriyle şimdiden sarhoş dolaşanlar her yerdeydi. Kaç gündür ferah feza gezdiğimiz Büyük Meydan tamamen işgal altındaydı. Üniversitenin olduğu ara sokaklara kaçtık, açık havada oturarak kahve-sandviç takıldık. Sonra tekrar resim malzemesi satan dükkanları elden geçirdik. 

Aynı şeyleri tekrarlarsan farklı hikayeler bekleyemezsin. Bizim de bir beklentimiz yoktu zaten. O güzelim binaları seyretmek, fotoğraflarını çekmek yetiyordu. 

Akşam aperatif saati başladıktan biraz sonra döndük ana caddeye. Ortalık yıkılıyordu: Sokak müzisyenleri, çeşitli gösteriler yapıp para toplayanlar, aval gezenler, yiyip içenler. Aperatif için sokağa çıkartılan masalarda yer bulmanın imkanı yoktu. Uzun arama taramalardan sonra, nihayet yeni boşalmış ve henüz temizlenmemiş bir masaya denk düştük. Birer kadeh şarap eşliğinde kalan kanepelerden atıştırdık. 

Sonra kalkıp meydana doğru yürüdük. Sibel kentten ayrılmadan önce bolonez soslu makarna yemek istiyordu. Ama hiçbir restoranda yer bulmak mümkün değildi. Daha doğrusu çoğunda yer vardı ama cumartesi akşamı masayı fix menü satıyorlardı. Başlangıç, ana yemek tatlı ve içeceklerden oluşan yüklü bir tarife. Parasını versek bile o kadar şeyi yememizin imkanı yoktu. Yılmayıp dolaşmayı sürdürdük. Sonunda bir lokantanın sokak önüne koyup, etrafını naylonla çevirdiği masalardan birinde yer bulabildik. Mekan yemekten çok gençlerin bir şeyler içmeleri için düzenlenmişti besbelli. Sibel makarnasını beklerken ben de değişiklik olsun, bir cin-tonik içeyim, dedim. Garson kız devasa bir kokteyl kadehi bıraktı önüme. İçinde o kadar çok buz vardı ki, cin olup olmadığını anlamak mümkün değildi. Bolonez soslu makarnanın da benim cin-tonikten farkı yokmuş.

Uzatmadan kalktık. Son akşamımızda dışarıda daha uzun saatler geçirmeyi planlamıştık, ama çılgın kalabalık, Bolonya’ya ait güzel izlenimlerimizi daha fazla dağıtmadan kapağı otele atmak en akıllıca şey olacaktı.  

Yanıtla