6 Nisan 2016

Filmi geri sarıyoruz artık. Dedeağaç’ta öğle yemeği. İpsala sınır kapısı. Gümrükten rahat geçtik. Türkçe konuşmaya başlıyorsun yeniden. Dönmek de fena değilmiş diye düşünüyorsun. Sonra İpsala’ya giden yola çıktığında birden nereye döndüğün kafana dank ediyor. Korkutma üzerine kurulu, vatandaşına sürekli tuzak kuran bir ülke burası. Yol boyunca hız sınırı işaretleri var: 90 kilometre levhasını geçtikten 50 metre sonra 70 tabelası beliriyor, 20 metre sonra sürat 50’ye düştü diyor. Yolun kıyısına köşesine konmuş üçgenlerde, sürekli radar kontrolü olduğu bildiriliyor. Ayrıca havada direklere asılmış elektronik levhalarda hız sınırı, EDS işaretleri yanıp sönüyor. Yetiyor mu? Hayır! Bir de yol kenarına yerleştirilmiş kartondan polis, jandarma arabası maketleri var. 

Otorite sağanak gibi yağıyor üstünüze. 

Akşam trafiği başlamadan girdik kente. Eve dönmek her zaman hoştur. Ama oturduğumuz bina kentsel dönüşüme girdiği ve içinde oturanlar o andan itibaren, artık orada yaşamıyormuş gibi davranmaya başladıklarından ortalığını bok götürüyordu. Apartman kapısı ardına kadar açık, merdivenler belli ki biz gittiğimizden beri silinmemiş, içerisi kokuyor resmen. Şişli’de bir apartmandan söz ediyoruz. 

Arabayı götürüp Şehmuz Tatlıcı’nın ben gençken başlayıp hala bitirmediği ve kamunun bu konuda hiçbir şey yapmadığı 19 Mayıs Caddesi’ndeki o kazulet gökdelenlerden birinin alt katındaki otoparka bıraktım. Çıkınca yokuştan aşağı bir zamanlar derenin aktığı Fulya’ya doğru giden yola baktım. Meğer bu şehirle ilişkim çoktan bitmiş. Onu anladım.  

Yanıtla