Anatolia Otel’in hemen yanındaki şahane kahveciden kahvelerimizi alıp, yandaki börekçinin cadde üzerindeki yüksek taburelerine tünedik. Sonra sağa sola bakarak Egnatia caddesi boyunca yürüyerek Eleftherios Venizelos parkına geldik. Yunanlı devlet adamı şehirdeki yabancıları temizlemek için elinden geleni yapmamış gibi, ortalık yine göçmen doluydu ve kimisi daha şimdiden sarhoş olmuş, ellerinde şarap ve bira şişeleri, üstleri çıplak bağırıp çağırıyorlardı. Yukarı şehre doğru zikzaklar çizerek tırmandık. Burada bir iki antikacı ve sahaf vardı onlara bir göz atmak istiyordum. Hangi bir iki, bir sene içinde bütün sokak antikacı olmuş.
Tırmanmayı sürdürdük ve gözde mekanlarımızdan Pringipos’a vardık. İçeride oturup Espresso ve Metaxa söyledik. Burada bakacak öyle çok şey vardır ki, insan bir süre sonra kendiliğinden içine döner. Kuşkusuz Metaxa’nın da yardımıyla. Sibel telefonundan kimi yazışmalar yapıyordu. Bense geri dönüşü düşünüyordum. George Simmel’in “Yabancı” denemesi geldi aklıma. Orada yabancıyla seyyahlık arasındaki ilişkiyi kurcalıyordu yazar. Ona göre yabancı, bugün gelip yarın giden seyyah gibi değil, bugün gelip yarın kalan adam gibiydi. Yabancı gelip gitme özgürlüğünü tam edinememiş, potansiyel gezgindi. Ben de eve dönünce -elbette göçmenler gibi değil-, seyyahlıktan yabancılığa geçecektim.
Kalkıp yokuş aşağı vurduk. İnsan sevdiği mekanları arıyor haliyle. Paçacı Diko bunlardan biriydi, maalesef kapanmış. Şahane sandviçler yapan Everest büfelerinin de yerinde yeller esiyor. Tsimiski’deki dizayn mağazalara girip çıktık bir zaman, sonra Kapani’de pasajın içindeki mekanımıza gidip, açık kırmızı şarap eşliğinde sulu yemekler yedik.
Otelde dinlendikten sonra akşam, otobüsle üç durak gidip Moni Lazariston’a çıktık. Kente ilk geldiğimizde burada yeni açılmış bir otelde kalmıştık ve sokağın sonundan sola kıvrılanca tam bir aile işletmesi, dekoru kötü ama yiyecekleri sıra dışı bir balıkçı tavernası vardı. O da kapanmış. Yokuş aşağı vurup merkeze döndük. Aristotelous Meydanı’nın oradaki kalabalığa karıştık bir süre, oradaki tavernalar sokağı gürültülüydü. Kör değneğini beller misali, yine Ladadika’nın yolunu tuttuk.