“Sene 1554 M. 962 H.: Tarihine gelinceye kadar İstanbul’da ve bütün Rum diyarında kahve ve kahvehane yok idi. Bu sene başında Halep’ten Hakem adında bir adam ile Şam’dan Şems adında birisi gelerek Tahtakale’de (Tahtül-kale) de bir büyük dükkan açtılar. Orada kahve satmağa başladılar. Keyiflerine düşkün bazı safa ehli insanlar ile okur yazar makulesinden zarif kimseler orada toplanmağa başlamıştı. Bu dükkanın içinde yer yer toplanarak; kimi kitap ve güzel şeyler okur, kimi tavla ve satranç oynar, kimi yeni söylenmiş gazeller getirerek şiirden ve edebiyattan bahs eder, bazıları da biraz daha para sarf ile ahbaplarını toplayarak ziyafet tertip ve safa ederlerdi.
O dereceye geldi ki: Mazuller, kadılar, müderrisler, işi gücü olmayan bir takım insanlar (Böyle bir eğlenecek ve gönül dinlendirecek yer olmaz) diyerek kahvehaneye dolmaya başladılar, oturacak yer bulunmaz oldu. O kadar şöhret buldu ki, mansap sahibi bazı insanlardan başka bir takım kibarlar da gelmeğe başladı. İmamlar, müezzinler, mavi cübbeli sofular ve halk kahvehaneye müptela oldu. Mescidlere kimse gelmez oldu. Bu hal karşısında ulema, kahvehane için; (kötülük yeridir, oraya gitmekten ise meyhaneye varmak daha iyidir) dediler. Vaizler halkı buradan men’etmek için dikkati çekmeğe başladılar. Müftüler ise (Her ne ki kömür derecesine vara, yani yakılırsa kömür ola, o haramdır) diye fetvalar verdiler. Merhum III. Murad zamanında halka büyük tembihler yapıldı. Lakin dinleyen olmadı. Bazı yaran (koltuk kahvesi) diye çıkmaz sokaklarda bazı dükkanların altına arka kapıdan işlediler. Subaşılar, Asesbaşılar bunları men’edemedi. Hatta manav İvaz efendi İstanbul kadısı iken kahvehanede ocak ve kazan yakıldığı zaman fincanlara (Yalaklerin yalaklerin) diye işaret edildiğini naklederler. Ama bundan sonra kahve işi öyle aldı yürüdü ki artık tembihlerden vaz geçildi. Vaizler ve müftüler (kömür haddine gelmezmiş, içmesi caizmiş) demeğe başladılar. Ulemadan, meşayihten, vüzeradan ve kibardan içmeyen kalmadı. O dereceye vardı ki büyük vezirlerden bazıları gelir olmak üzere kahvehaneler yaptırdılar. Bunlardan günde birer ikişer altın kira alırlardı.”
Peçevi Tarihi. İbrahim Peçevi. Neşriyat Yurdu 1968. 1. Cilt. Sayfa 196.