“Kurallara karşı çıkan ve bunlara uymayan oyuncu, bir oyunbozandır. Fair kavramı oyun içindeki tutuma sıkı sıkıya bağlıdır: “Dürüstçe” oynamak gerekir. Oyunbozan, sözde oyuncudan tamamen başka bir şeydir. Bu sonuncusu oyunu oynuyormuş gibi yapmaktadır. Görünüşte oyunun büyülü çemberini kabul ediyormuş gibi davranmaya devam eder. Oyuncular topluluğu onu oyunbozandan daha kolayca affederler, çünkü oyunbozan onların evrenini tahrip etmektedir. Oyunbozan mızıkçılık ederek, ötekilerle birlikte geçici olarak içine kapandığı bir evrenin nisbi değerini ve kırılganlığını keşfeder. Oyunun yarattığı yanılsamayı, inlusio’yu, kelimenin gerçek anlamıyla “oyuna giriş”i, anlam dolu bir kelimeyi yok eder. Hemen oyundan atılmalıdır, çünkü oyuncular topluluğunun varlığını tehdit etmektedir. Oyunbozan kişiliği en açık biçimiyle, çocuk oyunlarında ortaya çıkmaktadır. Küçük topluluk oyunbozanın yeteneksizlikten mi, yoksa cesaret eksikliğinden mi dönek olduğu sorusunu sormaz. Veya daha doğrusu, onun yeteneksiz olduğunu kabul etmeyerek, onu korkaklıkla suçlar. İtaat ve bilinç sorunu bu topluluk için, genellikle, ceza korkusunun ötesine varmaz. Oyunbozan bu topluluğun büyülü dünyasını bozmaktadır, bu nedenle haindir ve atılması gerekir. Büyük ciddiyet aleminde bile sahte oyuncular, ikiyüzlüler ve sahtekarlar -din değiştirenler, sapkınlar, ıslahatçılar ve kendi vicdanlarının esiri olanlar- oyunbozanlardan daha fazla şansa sahip olmuşlardır.”
Homo Ludens. Johan Huizinga. Ayrıntı Yayınları. 1995